26 Mart 2008 Çarşamba

((HÂL))A

Ağzımı açsam küfürler savurmadan kapatamazmışım gibi…
Avuç içlerimden kuru dallar fışkırıyormuş gibi; neye uzatsam bi yanından yırtıp acıtacakmışım gibi.
Öyle ki; ağız dolusu cümleleri hem konuşamaz hem içime sığdıramazmışım da öylece duruyormuşum gibi, içimden dört nala koşturanlara bakıyorken bir yandan da…

Çekip çıkardığımda hayatımdan, geriye kalanla da pekâlâ devam edebilecekken yola, belki hatta daha engebesiz yürüyebilme ihtimali de gün gibi dururken tepemde… ama işte bir türlü sonlandıramıyorken bi dolu neden münasebetiyle… onca can sıkıntısı sonrasında hala birşeyleri usulüne uydurmaya çalışırken ki hiç mümkün olmamasına rağmen üstelik…. Çekip çık(ar)mayı bilmeli insan, öğrenmeli ya da tez elden…
Hiç uğruna sıkılmamalı can, değecekse harcanmalı zaman.

Kendine söylediklerine kulak kabartılmalı… cümlelere şimdiki zamanlarla başlamalı, kurulurken kekemelikten kurtarılmalı dil.

Şimdi işte; neye uzatsam elimi üzerime yıkılacakmış ama hiç umrumda olmayacakmış gibi sanki…
Varken can sıkmaktan başka fayda vermeyen şeylerin yokluğundan tedirgin olmanın haybeyeliğini hatırlatıyormuşum gibi kendime, üzerinden geçip zamanın - geçerli nedenleri sıralarken altalta….

“geçecek” dedim….geçenleri düşünürken ve üzerime sinen halden umulmayacak kadar sakinken…inandım sonra,inandırdım…

13 Mart 2008 Perşembe

"olsun..." demek de zor artık.

Yorgun gecelerin ardından
Hep aynı yere dönerken
Islak sokaklar boyu düşündüm
Solmuş insanların yüzünden
Gülümseme beklerken
Tren yolları boyu düşündüm

Sanki yıllardır uzaktayım ben
Özlemlerim hep sessiz derinden
Ama yalanlar görürüm hala
Burdan bakınca şu sonsuz dünyaya

Olsun demek de zor artık
Çocuk düşlerimiz yok artık

Erken ölümlerin ardından
Hep aynı yere dönerken
Islak sokaklar boyu düşündüm
Borcum varmış gibi kendimden
Gülümseme beklerken
Tren yolları boyu düşündüm

Sanki yıllardır uzaktayım ben
Özlemlerim hep sessiz derinden
Ama yalanlar görürüm hala
Burdan bakınca şu sonsuz dünyaya

Olsun demek de zor artık
Çocuk düşlerimiz yok artık

11 Mart 2008 Salı




Gitmekle gelmek aşılmaz iki dağ gibiyken önümde ve ben arasında sıkışıp kalmışken….
Gidip gelirken kararsızlıklarım arasında ve bir yandan hayıflanıp bir yandan koşarken hararetle…
Senin ayağının değdiği her yerden aşk fışkırırken…
Susuzluğum kanıyor yine,
Ben boğulurken……

10 Mart 2008 Pazartesi

RÇT

En önce yarım kalan cümleler tamamlanmalı… Yüklem yoksa ve bulunamıyorsa da bir türlü hemen silinmeli; anlamlandırmaya çalışmak için sırf, uzatıldıkça uzatılmamalı söz…
İlle de bir mana aranmamalı hatta… Olduğu gibi bırakmalı, düzeltmeye çabaladıkça daha da karışanları…
Bazı sözcükleri temizlemeli hafızadan… Mesela “keşke” lerle başlamamalı şimdiki zamanlara… geçip-gidenlerde kalmamalı fiil kipleri de!

Fincanda unutulup soğuyan kahveleri dökmeli…

Yüksek sesle dinlemeli mantığın sesini, kulaklarda uğuldayanlar duyulmasın diye.
Tüm pencereler açılıp havalandırılmalı odalar, aldığı kadar güneşle doldurulmalı… Sürgüler çekilmeli gözlerden… Büyük laflar edilmişse de zamanın birinde; her şeyin zıddıyla imtihan edildiğimiz getirilmeli akla, gerekirse mantığa uydurulmalı.
Olmayacak tüm dualara âmin denilmeli, içimizden geçirdiğimiz her şeyin dua sayılacağı zamanlarda.
“İnanacak bir kişi daha bulduğumuzda gerçek olacak” tüm yalanlara kanmalı en alık hallerle!
Masallar anlatmalı, hatta kendimizi de içine koymalı… Dalıp gitmeli sonra Kaf dağının ardına, gökten düşen elmaları toplamalı altından ırmaklar geçen bahçelerden. Kâğıttan gemiler yüzdürmeli hiç batmayacaklarmış gibi…
Zamanın ritmine uydurmalı ayakları… Gidilecek yer kalmadığında olduğumuz yerde durmayı da öğrenmeli…

Güneş yüzünü gösterir göstermez daha bembeyaz elbiselerle arz-ı endama başlayan erik dallarına bakmalı uzun uzun… Mezarlıklarda açan mor çiçeklere gıpta edilmeli her denk gelişte. Yeşile boyanan tüm ağaçların önünde eğilmeli sırayla.

Belki o zaman………………………

6 Mart 2008 Perşembe

Seninki değilse yabancı her yüz…
Her ses uğultu kulağımda ,seninki değilse çınlayan…
Olmadığın her yer dışarısı.

Bir düğüm daha atıyorum dilime,çözülse dolaşacak çünkü…
Her orantı tersten okunacak yine…tepe-taklak oldukça dönmeye başlayacak dünya,eşya sırrına bürünecek.
Bilinmeyen dolanacak aklımın kıvrımlarında.

Bakıyorum;görebilmeyi ummadan…dünya ufal(an)ıyor gözümde,her nesne bir noktaya dönüyor.baktığım her şey sen oluyor sonra…yaşamak;yan yana üç tane sen oluyor.

Uyku giydiriyorum gözlerime zorla…
Ve sessizlik dilime…
Sonrası gece…

1 Mart 2008 Cumartesi

sızı

sızlamakta
olan
herşey,
varlığını
hatırlatıyor
aslında...
ağrılarımız
kadar
ağırlığımız da.