31 Ocak 2008 Perşembe

bilmiyorum ki neden?

içimde öldürdüklerim can havliyle ,son nefesinde bir yaprağını daha yeşertiyor,yok etmeye çalıştıklarıma inat...

böldüğüm herbir parça yeniden can buluyor,parçalara ayrılmış solucanlar gibi...yok etmeye çabaladıkça çoğalıyor içimde bir yer...

ellerimi yıkıyorum toprakla...ovaladıkça tırnaklarımın arasında birikiyor ;içimden temizlemeye çalıştıklarımın kiri...

gözlerimi yumuyorum...oysa hep karşımda beliren haller,hepsi ayrı ayrı...çok da büyük farkları olmayan ay(kı)rılıklarda,kendimle çelişiyorum.

en arsız hallerimle sırıtıyorum haklılığıma...ya da çarmıha geriyorum sırayla tüm güzel hatırladıklarımı...yağlı urganlar geçiriyorum boynuna zamanın...oysa nefesi tıkanan benim,eklenen her yeni dakikada...

debelendikçe daha da batıyorum,aklımın bataklığında...uğraşsam da çıkamıyorum...

her gidende bir ip ucu...farklı yönlere atılan her adımda biraz daha sökülüyorum...varlığımı sabitlemeye çalışırken,her yol ayrımında yokluğa denkgelişlerim gibi bunu da anlamıyorum...

sızlıyor ellerim,yazamadığım her cümle için bir kez daha...parmakuçlarımda tarifsiz hüzünler geziniyor.

inandıklarımı sıralıyorum sonra...ve artık inancımın köreldiği şeyleri...sadece yerleri farklı;onu farkediyorum...bir kez daha sız(lan)ılanıyorum..

aşka inanıyorum en önce...oysa kalbim körelmiş...
kalbime inanıyorum kalan son umudumla...oysa inancım yetmiyor artık hiçbir vesveseyi sonlandırmaya...
inandıklarım dik tutuyor omuzlarımı...ama yokluk içimden akan ırmaklara bent oluyor...
yalnızlık,en keskin kılıcım hala....ama güneş yetmiyor artık ellerimi ısıtmaya...
aydınlığı kutsuyorum,eninde sonunda ama mutlaka kamaştıracak gözlerimi diye...sabah olmak bilmiyor,ömrün çoğu gece...

bilmiyorum ki neden bu kadar karışık bu hikaye!

29 Ocak 2008 Salı

ikircikli şarkı.

ikircikleniyor ayaklarım...gitsem mi,olduğum yerde mi dursam...
yollar önümsıra çatallanıyor...ne yöne gitsem aklımda hep öteki.
vazgeçiyorum önce herşeyden sırayla,sonra tutunacak dallar aranıyor gözerim.ki gözlerim de çatallanıyor;gülse mi, kapansa hiç açılmasa mı, onlar da bilemiyor...yanar gibi oluyor önce ellerim,dokunduğu herşeyin buz tutması ayrı muamma.

ayaklarım çatallanıyor...kıpırdamaksızın duruyorum durmakta olduklarımda,sonra koşar adım uzaklaşıyorum içimden hiç çıkaramayacaklarımı da alıp yanıma.

bir de aklım galiba...doğrularla yanlışlar,renkler sonra ve bir de şehirler,zamanın ayrı yerlerinde denk gelinenler ve bir de hiç bilinmeyenler.çatallanıyor onlar da,hepsinden ayrı bir parça,en alakasız yerinden ekleniyor diğerine...fikrim de çatallanıyor,kıyısında dolandıklarım gibi...


aşkla yağmalanıyor yalnızlığın kuşattığı duvarlarım,güneş bekliyor kapımda...tüm kilitlerimi sürgülüyorum oysa ben...biri gelsin silkelesin iki yakama yapışıp diyorum,oysa çalan olsa da açmıyorum...belki ben gidene ağlamayı seviyorum.

korkuyorum; avucumda duran ölü kuştan ve düştüğü yerde çatlayıp kök saldığında yeni bir ağaç daha oluşturabilecek tüm erik çekirdeklerinden ve uzayan tırnaklarımdan ...

26 Ocak 2008 Cumartesi

uzun uzun baktım otobüs camından görebileceklerime...başka açıdan bakılsa asla aynı şeyler görülemeyecekti belki kimbilir.yanyana koyamadığım iki farklı resim gibiydi;tepemde sırıtan güneşle, burnumu kızartan soğuk,en önce buna şaştım.ve herzamanki kadar şehrin kalabalığına bir de...yakışmıyordu bu şehre, insandan olma yığınlar,ben yalnızlık koymuşken adını!herkes gitse,boşalsa sokaklar.ya da ben....

gözlerimi kapadım...
"seher yeli nazlı yare bildir beni
düşmüşüm elden ayaktan kaldır beni"
ta içimde duydum,mırıldandım iniltiye benzer bi tonda...
gözlermi açtım...

bir kuş sürüsü dolanıyordu aylak aylak...aralarındaki uyum; seyri doyumsuz bi haldi.
bi adam bağıra çağıra telefonda konusuyordu otobüste...sinir uçlarım elektriklendi o ara...
....
sokakta iki travesti sarılıp öpüştüler,bi an yüzümün ifadesi tatsızlaştı gibi oldu.garip bi rahatsızlık;birilerinin bizi(!) gördüğünde suratlarında beliren ifadeye eş bi ifade.bana ait olan bi yermiş buralar ve başkalarının içinde canları nasıl isterse öylece dolanabilme hakları yokmuşcasına garipsemişim gibi yani...diğerlerinin içinde beliren hırsla eşdeğerdi o da...
görüntü çoktan hafızamdan silinmişti,ben iki durum arasındaki ilginç farkedişlere garketmişken zihnimi.
....
hiç sevmediğim biriyle karşılasmam gerekiyordu,yürüdüm bi süre...ve farkettim ki asıl sevmediğim mecbur kaldığım için yaptıklarımdı.
aynı binanın önünden üç defa geçip,sorduğum park görevlisi zaten orda olduğumu söylemese daha da artabilirdi gerçi ama,dördüncüde farkettim;çok da karışık değilmiş adres : ))

....

otobüsten inerken tam,inmeyi bekleyen adamın ayağı kaydı merdivenden,sendeledi; ben yere bastığımda neyse ki...ben panikle arkamı döndüğümde,onun da en az benim kadar olacak olandan korkmuş olduğunu gördüm.kusura bakmayın dedi,hafifce başımı eğdim...önemli değil diyemezdim!sonra tramvayda yaşlı bi kadın tam düşecekken omzumdan tuttu,ikimiz beraber sarsıldık...bişey demedi,söylendi kendine...çok utanmıştı bi de...yürürken düşündüm ,tesadüf müdür diye sordum,bulamadım...bişeyleri kılpayı kaçırıyor olmak o kadar da kötü bişey değil demek ki dedim,güldüm...

....
uzun zamandır beklediklerim sonunda bugün tamamına erdi...olsun olsun diye kıvranmalarım boşaymış...bi zaman sonra olmasa da olur gibi garip bi durum çıkıyor ortaya.

....
tepemde sırıtan güneşle, kızaran burnum kadar alakasız bi gün...alındı,diğerlerinin yanına konuldu...kaydı tutulmasa da olurdu!

25 Ocak 2008 Cuma

içimin duvarlarına şidetle çarpıyor işte yine bir/şey...değdiği nokta şekil değiştiriyor hemen o anda...eğrilip bükülüyor çarpmanın etkisiyle şimdi adını koyamayacağım pek/çok/şey...
gözlerimden kulaklarıma,ordan saç diplerime,ayak bileklerime....uğramadığı tek yer parmakuçlarım...
takip edemiyorum bi süre sonra.
fırlıyor,dışarı atıyor kendini...masaya önce,sonra odanın duvarlarına ve hemen ardından pencereye...açsam hemen,uçup gitse diyecek oluyorum bakıyorum yerde...
son bir hamleyle kahvenin içini boyluyor...boğulsun kalsın diyorum!yüzüyor....dibe çökmeliydi olanca ağırlığıyla diye geçiriyorum aklımdan...oysa su;üzerinde olan her cisme uyguladığı idda edilen kuvveti göstermeye tenezzül bile etmiyor.
kudreti mi yetmiyor,uğraşmaya mı değmiyor?bilmiyorum....dalıp çıkıyor belli aralıklarla...bakıyorum ben,gördüğümün ne olduğunu tanımlamaya çalışmadan....
sonra bi yudum kahve içiyorum....
sürüp gidiyor böyle....geceyi yarı ediyorum!!!!

22 Ocak 2008 Salı

....(t)dım...(t)dim...(t)dum...(t)düm...

öğlen vakti yüzüme bişey çarptı olanca şiddetiyle...alıp gördüğümü;izlediğim filmlerden geriye kalan dakikalık sahneleri koyduğum yere bıraktım hafifce.bi an gerçek olmasın istedim.tahammül gösteremediklerimi düşündüm,insanların nelere tahammül gösterebildiklerini bir de;başım ellerim arasında sıkışıp kaldı bir süre.
....
iğrenç ve kesif bi koku kaplamıstı heryeri...dağınık ve pisti heryer,böcekler dolanıyordu eşyaların üzerinde.kimse yoktu görünürde ama her eşyadan;çoraplardan,ayakkabılardan,elbiselerden,
battaniyelerden,yastıklardan,yere serili halılardan çığlıklar yükseliyor gibiydi,kulaklarım çınladı gibi oldu.garip bi acıma hissi yerleşti yüzüme...orda olmaya mecbur herkes için onlarca hikaye yazdım...çıktım ama hemen.ilk defa ariel kokulu nevresimlerim için şükrettim.
....
güneş tam tepede parlıyordu.(her ne kadar anlam veremesem de)kar topluyor dedikleri cinsten bir hal...anlam veremediklerim sinirlerimi bozuyor galiba diye geçirdim aklımdan,sanki ille de herşeyin bir anlamı olmalıymış gibi?

her defasında,bitmeye yaklaştığında tekrar başa sarmak için buldum kendimi...defalarca aynı türküyü dinledim.hiçbirşeyi oluruna bırakamıyorum bi de ben,müzik kutumu bile...

"benim ömrüm geçer ah-u zar ileeee...."

.....
başka şeyler dönmeye başladı sonra aklımda.
"gereksiz işler müdürlüğü"diye bi mevkii olsa alır seni oturttururlardı başına demişti;beni nescafe kavanozu yaparken(!) bulduğunda.ben o sıra "bu kavanozdan 100 fincandan fazla keyif çıkar"yazısını kesmiş,nereye yapıştırsam diye düşünürken kafamı kaldırıp bakmıştım sade.o,gülümsemişti...
.....
sinirbozucu bi karşılaşmanın taraflarından biri olacaktım...zorunlu bi konuşma,ertelenen ne zamandır.yol boyu farklı replikler kurguladım kafamda.sonra konuştum,sordum,çıktım.kan sıçramadı beynime,şaşırmaktan sevinemedim.
.....
iyi bi haber aldım uzunca bi süre sonra.benim hatam yüzünden olmayan ama beni zorlayan bi durum vardı,hiç yoktan bi bahane gelip hafifletti sıkıntımı...beklemek gerekiyordu pekçokşey için...sıkıntıların da son kullanma tarihi vardı belli ki...biraz rahatladım.
.....
farklı iki kişiyle konustum...kavga etmişler.hangisine denk gelsem diğeriyle ilgili atıp atıp tuttu.normal zamanlarda göz yumulanlar;tam da işte böyle zamanlarda dökülüveriyor ortaya.garip bi tehlike sezdim,bişey demedim.iş arkadaşları tehlikeli,mesafeyi korumak lazım;bunu farkettim.
.....

"karanlık odamda,benimkinden başka, ikinci bir nefes" hayal ettim...kaçtı bi defa;ipin ucundan tutamadım...

15 Ocak 2008 Salı

değirmenlere karşı,"bile bile" birer yitik savaşçı

açsam şimdi içimin tüm kapılarını...rüzgar dallarımı savursa,dağılsa dört bir yana efkarım.toplayanım olmasa!talan edilse bahçem,sevinçlerim yağmalansa.ruhumun dikenli dalları kanatsa ellerimi,güller gözümde solsa.gitse;gözlerini uzaklara dikenlerim,eksilenlerin yeri boş kalsa....
beklemeyi unutsam;hiç gelmeyecek olanları...bir adım ötesi dönülmez yer olsa;hiçbirşeyin arkasından sürüklenmese kararsızlıklarım.
gökten boşanırcasına bir yağmur;sel sularında boğsa bıraksa ele avuca sığdıramadıklarımı...üzerlerine ölüm giyenlerin arkasından yas tutmak yasaklansa..donup kalsa gözlerimde kalan son bi kaç damla;hiç değmeyeceğini bile bile ağlamak ayıp olsa.

açılsın kapı....yazılanlar silinsin!dinsin fırtına;yaprak kımıldamasın...
söylenecek son bir söz kalmışken geriye;kat kat suskunluk giydirilsin cümlelere.
bir avuç toprakla örtülsün gözleri ateşin...
yakılsın parmaklar,dolanamasın saç tellerinde!kar yağarken güneş sırıtmasın tepemizde...
güneş olmasın kalbimizi kaskatı kesen!geceler kısalmasın;bir de uykunun ağırlığı eklenmesin gözlere...
her rüyanın yolu eninde sonunda kabuslara çıkmasın!
bir yol bulunsun tüm çözümsüzlükler için,yenileri eklenmesin bilinmeyenlere...

ya hemen bitsin gece
ya da açık kalsın;en son uykuya dalacak olan söndürmesin ışıkları...

her sigara bir izmarit aslında...
ve duman göz yakmaktan başkaca bir işe yaramamakta...
geriye kalan sade ellerimize sinen iğrenç koku.

12 Ocak 2008 Cumartesi

uyku;sus

ömrü kıt zamanlarda
suların ayrışır ya yardan.
kendi iklimine ayrışır ya bileşenler
yine de son bi kez öylesi sarılmalı ki insan
hüzün etinde diken diken olmalı
ellerin karıncalanmalı uyuşmalı ki;
ayrılık kendinden utansın
sarıldın mı
sevdiğini kavramalı insan
toprağını kucaklayan ağaç kökleri gibi
avuçlamalı iki küreğinin ortasını
başını gömüp omzunun çukurunda kaybolmalı
sarılış
bakanın yüreğine dokunmalı

(TunayBozyiğit,La'l)

10 Ocak 2008 Perşembe

hiç/bir/şey

sahip olunduğunda bozuluyor tılsımı,kaç zaman kapı aralığında beklenilenlerin bile hatta...uzağında olduklarımızın,mahrum bırakıldıklarımızın peşi sıra sürüklenmelerimiz de hep bundan.elimizin altındakilerden hoşnut olmayışımız da.

tüm kazaklar giyilene kadar güzel...ayakkabılar vitrinden seyredildiği sürece.
deniz;vapurdan bakınca güzel.çay bardakta dururken...yağmur,penceye vururken.yollar uzadığında...istanbul;uzaktan bakıldığında...

güzel olan;elini uzatmak...ulaşmaya çalıştığın sürece kıymetli; parmakuçlarına değenler.dokunduğumuz anda bozguna uğratmaya meyilli bir ırk olduğumuzdan belki,belki arsızlık,belki doymak-bilmezlik...

yokluktaki varlıktan kurulu bir servet belki, aradığımız sakinliğe açılan kapı.kalabalıklaştıkça yalnızlıktan;çoğaldıkça azalmaktan kurtulmanın yolu ne ya da bu değilse?birşeylere sahip oldukça hiçbirşey olmaktan nasıl sakınılır?

parantez kendiliğinden açılıyor bu gibi durumlarda...

BAKARA SURESİ,61.ayet
Siz (ise şöyle) demiştiniz:
"Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa:) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.
....

""Ve hani siz, verilen nimetlerin kadrini bilmeyerek, şükrü ve itaatı bir yana bırakarak, terbiyesizlik edip de demiştiniz ki; ey Musa! biz tek çeşit yemeğe artık katiyyen katlanamayacağız. Yeter artık, her gün bıldırcın eti ve kudret helvası yemekten bıktık, usandık, binaenaleyh Rabbine dua et de bize toprağın bitirdiği şeylerden; yetiştirdiği sebzelerden, kabak, hıyar, sarmısak, mercimek ve soğanından çıkarıversin. Gerçi tekdüzeliğin, insan istekleri üzerinde az çok sıkıcı bir tesiri vardır. Ve buna karşı çeşitlilik isteğinde bulunmakta esasen bir günah da yoktur. Fakat bunu yaparken, bir taraftan eldeki nimetin yokluğu zamanında çekilen acıları unutmamak, diğer taraftan da yüce bir ruh haliyle ve temiz bir kalble hareket edip şükrü artırmak ve daha önemlisi, b edenin istek ve ihtiyaçlarına kapılıp edep ve terbiye dışına çıkmadan hareket etmek icap eder. Onların da "Rabbimize dua et" diyecek yerde, edepsizce "Rabbine dua et" diye imansızlık eseri göstermemeleri gerekirdi. İsrailoğulları'nın bu isteğinde, şüphesi z göçebelikten kurtulup, yerleşik hayata, şehir hayatına geçmek arzusu vardı. Fakat bu arzu, eğitim, ilim ve ibadet gibi yüksek bir maksat ve hedefe değil, bıldırcın ve kudret helvası yerine soğan ve sarmısak yiyebilmek için bayağı bir maksada dayanıyordu. Bunda da vaktiyle Mısır'da yaşadıkları sefil hayata istek ve adeta hasret gibi bir maksat yatıyordu ki, bu da hürriyetin kadrini takdir edemeyip, köleliğe talip olmak demekti. Bundan dolayı Hz. Musa cevaben şöyle dedi: siz üstün ve hayırlı bir nimeti daha aşağı bir şeyle değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise haydi bir şehre veya bir kasabaya ininiz, oraya konunuz, o vakit size istediğiniz vardır. Bu cevap, bir taraftan isteklerinin çabuklaşmasına sebep olacak şeyi göstermekte, ve nimete gidecek yolu bildirmekte, diğer taraftan da yaptıkları kötü tercihin akıbetinde uğrayacakları fenalığı ifade etmektedir. ""

9 Ocak 2008 Çarşamba

(s)ayıklama

kaç hayat daha çıkar keşkelerimden...
boğazıma düğümlenenler kaç kulağı çınlatır şimdi...
gittiğim yerler; yine kucaklar mı bunalmıs ruhumu,ruhuma dar gelen bedenimi...
belkilerimle kaç hikaye yeniden yazılabilir...
kaç gemi yanmak üzereyken kurtarılabilir acabalarımla...
elimde kalanlarla ne kadarını düzeltebilirim yanlışlarımın...

hafızamın biryerlerinde asılı olanlar silinir mi; silinen zamanla birlikte,yoksa yapışıp kalır mı gözbebeklerime onlar da...

sımsıkı sarıldıklarımla ne kadar yol giderim...
yazsam aklımda dolanan cümlelerin hepsini bir bir;kaç mektup doldurur...
pişmanlıklarım diş mi biler sinsice bi köşede,alınacak-verilecek hesapları kalmış mıdır hala...
neyin bedelidir ruhuma çöken sis...
denizin ışıltısını içime yansıtmayan duvar da; kendi ellerimle ördüklerimden midir...

kaç martı elimden simit yemek için bekler...
bindiğim tüm otobüslerin camında beliren arsız ifadeli yüz orada mıdır hala...
kalmış mıdır herşeyi yoluna sokabilecek kadar anlamlı bir cümle...
ya da başıma devşireceğim kadar aklım...

kaç hayat daha çıkar keşkelerimden...

8 Ocak 2008 Salı

zaten karanlık bastıkça basıyorken içimin heryerine...
iyi oldu böyle....

saatlerdir ekran karsısında helak olan gözlerime mi yansam....ne kadar uğrassam da hala "bu işler"e çok fazla akıl erdiremeyişime mi...

şimdi bakın sağda "yok böyle bişey" yazan yer var ya...oraya tıklayınca çok güzel bi şarkı çalmaya başlıyo...ben yaptım!!! :)))

birşeylere hükmedebiliyor olmanın zevki çok ayrı...çok güzel bi de...bi de ben çok seviyorum oyuncağımı...

ama bir gün buralarda biryerlere şarkı bile ekleyeceğim...yazdım!!!

6 Ocak 2008 Pazar

divan-ı kebir (773)

• Biz senin rüzgarının önünde toz gibiyiz. Sürüp götürdüğün yere nasıl olur da gitmeyiz?

• Biz senin ilkbaharının nuru ile yeşiliz, hararetliyiz. Sonbaharının tesiri ile de sapsarıyız, soğuğuz.

• Senin hilminin aksi ile baş eğmişiz, teslim olmuşuz. Öfkenizin aksi ile de savaştayız. Onunla bununla çekişir dururuz.

• Bizi yokluğa gönderirsen, yok olur gideriz. Keremini çoğaltırsan, hepimiz adam oluruz.

• Dünyadan da üstün ve ileri olanı görünce, iki dünyayı da kırar geçiririz.

• Aşıkların gözlerine hem canız, hem de cihan! Kötülerin gözlerine ise ölümüz, derdiz!

• Mademki sen bize; "Yeter!" dedin, biz gülün ve gül bahçesinin bülbülü olduğumuz halde, emrine uyarız, susarız.

4 Ocak 2008 Cuma

keşke-li geçmiş zaman...


kalıyor işte hep birşeyler....ama en çok "keşke"ler.birşey olacağından da değil halbu ki;galiba sadece sinir bozmak için,başka ne işe yarar ki zaten!!!
yüzünde kocaman bi sivilceyle saatlerce aynaya bakma hali türünden bir sinir bozuculuk.

garip ki; kurulabilecek pek çok cümlenin başında ya da ortasında ya da rastgele herhangi bir noktasında,en arsız hallerle sırıtıp bakar zamanın herhangi biryerlerinden.en ifadesiz yüzlerle...sanırım o yüzden en çok yanyana üç nokta yakışır yanına.zaman, içinde eritir tüm ünlemleri,geriye tamamlanamayan cümleler kalır,bir de daha vakti gelmeden sonu gelen sözler.

tüm "keşke"lerimi "aslında"larla değiştirmek istiyorum,belki de biraz olsun temizleyebilmek için ellerimi.geçerli birer bahane bulunabilirse tüm pişmanlıklar için,mümkünse ya da,belki bundan sonrası için,"o"ndan sonrası için,gidenlerden sonrası için,geriye kalanlar için yani;daha aydınlık cümleler kurulabilir.

((aynı suda ikinci defa yıkanmamak için diye yazacaktım...ama farkettim ki "keşke"ler zaten alık-lıklar-ım-ızdan arta kalanlar demek aynı zamanda,bu kadar felsefik bir açıklama ziyadesiyle eğreti durabilirdi...yazmadım.belki farkına varmadan bir tane daha ekledim :))

"aslında"lardan vazgeçip,"keşke-li şimdiki zaman"lar mı istesem?yakından bakıyorken de farkedilmez ki ama....içindeyken herşey doğru geliyor,biri gitmeden sezilmiyor ayrılığın sızısı,ten soğuması ölümden sonra geliyor ya bir de hep....